29 Haziran 2010 Salı

Audrey Hepburn



Bir an önce "Breakfast in Tiffany's" i izlemek istiyorum.

Audrey Hepburn'e güzelliğinin sırları sorulmuş , şu maske bu maske dememiş bakın neler söylemiş :

* Çekici dudaklar için nazik sözcüklerle konuşun.

* Gülen gözler için insanların içindeki iyiliği arayın.

* Zarif bir beden için yiyeceğinizi açlarla paylaşın.

* Güzel saçlar için günde en az bir kez bir çocuğun parmaklarının saçlarınızın arasında dolaşmasına izin verin.

* Denge için bilgi ile yürüyün, böylece asla yalnız yürümezsiniz.

* İnsanlar diğer varlıklardan daha fazla yenilenmek, canlanmak, iyileşmek ve bağışlamak zorundadır. Hiç kimseyi yabana atmayın.

* Unutmayın, yardım edecek bir ele ihtiyacınız olduğunda bunları her bir kolunuzun bittiği yerde bulacaksınız. Ve büyüdükçe iki elinizin olduğunu ve bunlardan birinin kendinize diğerinin ise başkalarına yardım etmek için var olduğunu keşfedeceksiniz.

* Bir kadının güzelliği; ne giydiği kıyafetleri, ne sahip olduğu bedeni, ne saçını tarama şeklidir. Bir kadının güzelliği gözlerinden okunur, çünkü gözler onun kalbine açılan kapılardır ve sevginin ikametgahıdır. Bir kadının güzelliği yüzünün şekli değildir, fakat gerçek güzelliği onun ruhunda yansır. Ve bu güzellik, göstermiş olduğu sevgi dolu ihtimamı ve sahip olduğu tutkulardır.

* Bir kadının güzelliği geçen yıllarla artar.




Döktüm rahatladım



Şahsen düşünüyorum da sıradan bir insanın sıkıntısını paylaşıp onunla beraber üzüldüğümde bir süre sonra bana sırt çevirme potansiyeline sahip olduğunu görüyorum.(sabah heyecanla yazdığım bu kısmı biraz editledim ) Dost ve sevgili hariç....Tecrübeyle sabittir.Üzüntü ve sıkıntıyı paylaşıp , dertlerini dinleyebileceğimiz insanları seçebilmek ne güzel.

Zamanın birinde Copy Cat diye ingilizce dersinde okuduğum bir yazıyı hatıradım. (Copy cat: başkalarını taklit etme hastalığı ) Sizin de var mı etrafınızda, sürekli sizi taklit edip, kıskanıp zarar vermeye odaklanıp mutlu olmaya çalışan insanlar ? Varsa gülüp geçin bırakın oyalansınlar...Kaldıkları basamaktan bir adım daha yukarı atmaya cesaret edemeyen , küçük kadıncık halleri ile başkalarına nispet için yaşayıp kendini zerre tanımayan (haşa ben de tanımış değilim ) o zaman şöyle diyeyim kendini keşfetmek için zerre çaba harcamayan insanlardan uzak bir dünya diliyorum....

22 Haziran 2010 Salı

Balkon ve Karamel



Baktım rahat durmuyor bunalmış içeride postuyla, açtım balkonu...Balkon da tam balkon... Tozdan kirden görünmüyor.En son ne zaman balkon yıkadım diye düşündüm tabi haliyle.Yeni evde hiç...Ondan önceki evde zaten balkon kapalıydı.Annemlerin evinde de kapalı balkon.Ee ben hiç balkon yıkamadım mı ? Yok tabi ki de varmış hafızamda böyle bir anı. Biraz zorlayınca çıktı hatıralar : İlkokuldan liseye kadar annemle balkon ve halı yıkama savaşı vermiştim. Hiç bir şeye takmayan hatta iş konusunda beni hiç zorlamayan annem , balkonlara fena takıktı.Nasıl yıkadığımı inceler, hataları pat pat söyler, hele yeri yıkadıktan sonra işin bittiğine sevineceğim sırada "Pervazlar ? " diye bir kelime atardı ortaya.İlk defa orda tanıştım pervazlar la.

Meğer balkonu çevreleyen demirlermiş.Onları silmeden hele hele pervazların altındaki betona bez değmeden balkon yıkama işlemi sona ermiş olabilir mi hiç ? Hem etraftan biri yıkarken görse yalap şalap yıkadı geçti demez miymiş ?

Neyse ben bu düşüncelerle Karamel in pis balkonda dışarıyı izlemesine razı olmayıp, balkonu kova kova su ile bi güzel arındırdım. Pervazları da unutmadım tabi.Islak su ayaklarına değdiğinde bizimkindeki şen havalar görülmeye değerdi..Nasıl mutlu nasıl mutlu...
Akşam üstü çocuklar dışarıda oynarken böyle bir nostalji yaptım ben de kendi kendime. Ne keyifli işmiş balkon yıkamak ! :)