Londra : Yiğit ve Ben :)

 19-22 Kasım arasında AI in Business Konferansına katılım amacıyla Londra daydım.

Daha önce 2014 (Nisan) , 2017 (Haziran ve Aralık ) tarihlerinde 3 ayrı kez gittiğim Londra bu sefer beni eksilere varan soğuğu ile oldukça şaşırttı. Daha önceleri Yağmur ve hafif serin havası ile bere ile dolaşmak keyifli iken ilk gün sıcak bir ortam için mağazalara sığınmam traji komikti.

Aynı tarihlerde Yiğit de okulu gezisi nedeniyle Londra'da idi. Daha doğrusu ben konferans tarihimi Yiğit in gezisi ile paralel olacak bir tarih ve yerde seçtim :)

Geziden kısa kısa notlar :

  1. Salı sabahı İstanbul Havalimanına vardığımda uçağa binmeme 2 saat vardı. İstanbul havalimanında yürüme mesafeleri oldukça uzun tıpkı Heathrow gibi.
  2. THY nin 8:40 uçağına yetişmek için sabah 4:30 da yola çıktım. Ne de olsa ilk defa İstanbul Havalimanından binecektim.. Ancak kontrolleri oldukça hızlı geçtikten sonra baya zamanım kaldığını farketim.
  3. Heathrow a indiğimizde ülkeye giriş kontrolleri için uzunca bir zaman sırada bekledim. 30-40 dk. Önümdeki yolcuların uzunca sorgulanması beni tedirgin ederken şansıma oldukça sevimli bir memur ile sohbet ederek ülkeye giriş yaptım.
  4. Heathrow Express ile Paddington' a geçtim. Paddington tan Euston istasyonuna geçtim ama bu karar çok yerinde değildi. Otele yağmurda yürümek zorunda kaldım. Bunun yerine Central Line üzerinden Oxford Circus , Tottenham istasyonlarından birine geçip sonra aktarma yapabilirdim
  5. Warren Street Station yakınındaki Radison Blu London euston Square Otelinde kaldım. Otel in metronun dibinde olması ulaşım açısından müthiş kolaylık sağladı
  6. Otele vardığımda resepsiyonda oldukça sıcak karşılandım. Ancak odaya vardığımda hem küçük olması hem de odanın duvara bakıyor olması beni şoka uğrattı. Resepsiona inip odamın bir üst sınıfa değiştirilmesini rica ettim. Bu değişiklik sonucu bir ücert talep etmemeleri de sevindiriciydi.
  7. Otelde içime sinen odaya yerleştikten hemen sonra kendimi sokaklara attım. İstanbuldaki ilk arkadaşlarımdan Ayşe ile akşam buluşmak üzere sözleştik. O gelene kadar Oxford Street, Regent Street sokaklarında Next, M&S, Primark gezisine çıktım. Bu saatleri aldım. Ayşe geldiğinde soğuktan hem donmuş hem de gününün yorgunluğu üzerimde idi. Birşeyler yiyip içtikten sonra otele döndüm.
  8. Çarşamba sabahı uyandığımda rotam hazırdı. Freud Müzesi. Ahhh Psikanalizin Babası nın evini görecektim. Heyecanla rotamı oluşturdum. 2 aktarma ve biraz yürüyüş. İlk aktarmam başarılı ancak ikinci bindiğim metro istediğim istasyona ilerlemeyince (muhtemelen bir yerde karıştırdım ) ilk durakta indim. O sırada telefonumu kontrol ettim ve Yiğit in öğretmeninden gelen mesajla o gün gidilecek Natural History Museum ( Doğa Tarihi Müzesi ) ne çok yakın olduğumu farkettim. Gelmelerine 1 saat vardı ben de müzenin bahçesinde tura çıktım. Bekledim bekledim 10:45 biletimi kaçırmamak için mzüeye girdim. Beklerken bir kahve aldım. Masaya oturduğum anda Türk çocuklarının konuşmalarını duymamla yerimden fırlamam bir oldu. Toplu fotoğraf çektiren Yiğit ime el sallıyordum. . O öptüğüm ilk an benim için huzur doluydu..( bu arada sorumlu öğretmeni benim gelmememin diğer öğrencileri etkileyebileceğini ön gördüğü için isteksizdi ) Mahcup mahcup gülümseyerek uzaktan bakıştık öğretmeni ile :) Böyle de bir hatıramız oldu.
  9. Yiğit ciğimin kokusunu içime çekmiş huzurlu huzurlu Şamil i arayıp yolda yürüdüm. Thames nehri kıyısında yürüdüm yürüdüm.London Bridge i geçtim biraz mola verip bir kahve içtim ve yorgun düşünce taksi ile Trafalgar meydanına geçtim.
  10. Natural Gallery etrafındaki Christmas marketlere baktım.
  11. Natural Gallery etrafından Covent Garden a yürüdüm. Şamil in çok istediği montu sormak için Barbour mağazasına girdim. Sonrasında dinlenmek için otele döndüm
  12.  Akşam , Ayşe ile London Bridge istasyonunda buluştuk. Bridge Theatre da figuran olarak yer alacağımız bir bilet almıştı. Guys&Dolls oyuncuların muhteşem enerjisi ile harika bir gece oldu.
  13. Perşembe sabahı uyanıp yine rotamı oluşturdum. St Pauls etc venuses teki konferansım için 2 dirhem 1 çekirdek giyinip yola çıktım. Konferans alanında sponsor firmaların alanlarını gezdim. Sunum için çok heyecanlı olan Chloe ile biraz Kaş/Kalkan sohbeti yaptık. Beklemediğim kadar sıcak kanlı idi bu sefer İngilizler :) Konferans ta hem Yapay Zeka hem Dijital dönüşüm hakkında bir çok kişiyi dinledim notlarımı aldım
  14. Konferans sonrası yine biraz Oxford Street gezmesi sonrası otelde döndüm ve otelin restoranında turkcell de birlikte çalıştığımız Sema ile buluştuk. Sema nın Amazon da çalışma deneyimini dinledim ve bir çok konuda fikir alışverişi yaptık

Yiğit ciğim Perşembe günü ben ise Cuma günü İstanbula döndüm. Dün gece tekrar üçümüzün bir arada olmamızın huzuru ile uyudum :)

Bu arda Yiğit in Harry Potter , Van Gogh sergisi, Bilim müzesi gezileri çok güzel hatıralar kattı. İyiki gitmiş ve bu deneyimi edindiği için çok mutluyum.

Natural History Museum ( Doğa Tarihi Müzesi ) Yiğit ile görüştüğümüz yer :)



Tower Bridge




etc Venues AI in Business Conference 




London Theatre Guys & Dolls









Bir günlüğün olsun kızım

istanbul havalimanındayım… Dün ilk defa Yiğit çiğimle okulun Londra gezisi dolayısıyla ülkeler arası ayrı düştük. Daha önce planladığım ve şans eseri benzer tarihlerde bulduğum AI konferansı ile ben de peşinde Londra yolcusuyum :) 7 yıl sonra tekrar Londra heyecan verici

yiğit fotoğraflarda çok mutlu ama aynı zamanda yorgun görünüyor.Dün Harry Potter stüdyosunu gezmişler

ben de hala plan yapmaya çalışıyorum:) aklımda Windsor kalesi ve Freud müzesi var.

dün sevgili babacığım ile telefonda konuşurken bu gezi ile ilgili benim yerime çok heyecanlı olduğunu farkettim. Bir günlüğün not defterin olsun ve gezdiğin yerler ile ilgili not al kızım diyince buraya hiç uğramadığım aklıma geldi

Onun ifade gücüne hayranım. günlük konuşmalarını bilgisiyle öğrendikleriyle o kadar güzel harmanlanıyor ve aktarıyor ki :) bir nebze bana geçmiş olsa diye hayranlıkla izliyorum

iyiki varsınız anneciğim babacığım. Bana sevgiyi sevmenin gücünü şefkati aktardınız. Tüm benliğimde sizin iletişim şekliniz insanlara sevginiz var

Simit

Oğlak dolunayından mıdır nedir sürekli geçmişteki anılara gidip geliyorum :) bir süre böyle devam edecek sanırım. Evliliğimizin ilk ayları…kayınvalidemin evinde kahvaltı hazırlığındayken dışarıdan “simitçiiii” sesi geldi ve hepinizin canı çekti. Sevgili kayındavlidem balkondan simitçiye sesini duyurmaya çalışıyor ama olmuyor. Böyle zamanlar için annemden öğrendiğim ıslığım devreye girdi. Parmaklar dilimin üstüne hoooop keskin bir ses ile simitçi hemen arkasını döndü. Kayınvalidem o cılız cüssemden çıkan ıslığa pek bir şaşırdı :) tüm kırıtmalarımın son bulduğu gündü :)

Omuz

Yiğit birkaç günlüktü… emzirme ya da tamamen ne yapacağını bilememenin verdiği gerginlikten dolayı omuzlarım tutulmuş ve şiddetli baş ağrısı ile sürekli  karanlıkta oturuyordum. Bu böyle olmaz diyen doğum doktorum beni bir fizyoterapiste yönlendirmişti… benden yaşça büyük halimin perişanlığını gören bu abla diyebileceğim insan önce başımı masaj aletine yüzüstü yerleştirip , oturur vaziyette omuzlarıma masaj uygulamıştı. Birkaç saniyede bir kafamı kaldırıp etrafı dinlemem sonrası ne olduğunu sormuştu…o sırada evde olan bebeğimin ağlama sesini duyuyorum sürekli ağlama sesi geliyor dediğimde bana sadece sımsıkı sarılmıştı… ne masaj be de başka herhangi birşey bana o anki huzuru vermezdi. Sarıldı ve ağladım… tek yaptığı omuzumu severek geçecek demekti…

Yeni doğum yapmış anneleri sevin… onlar sadece yetersiz olduklarını düşündükleri için gerginler 

Şuanda düzcede tutulmuş omzumla yazıyorum bu satıları..:)



40 Yaş

 Kendimi hayal ettiğim yaşım hiç bir zaman 40'lı yaşlar olmadı. Yani şu yaşımda nasıl olurum nasıl görünürüm diye düşündüğüm yaşlar arasında 40'lar yoktu. Hayalini kurduğum nasıl görüneceğimi merak ettiğim tek yaşım 16 yaşımdı.

Çünkü 16 yaş 2000 yılı idi. Kolay değil 1900 lü yıllardan 2000 li yıllara geçmek. Hep bir şey olacak bu yaşımda derken, yeni yeni alıştığım   Çelikel Lisesinden Düzcede bir köy lisesine geçmem benim için taam bir sürpriz oldu.

Şehir değişikliği, depremden berbat hale gelmiş bir şehir, tanımadığım yüzler...Ne sayarsan var. Şimdi dönüp baktığımda gerçekten iyi çıkmışım içinden dediğim 16-19 yaş aralığı,  pek de geri dönesimin olmadığı bir dönem...

Şimdi hayalini kurabileceğim yaşım 49. 9 yıl sonra umarım buralarda olur ve sana son durumumu aktarbilirim. Çünkü deli planlarım var o yaşıma kadar geçecek süre için.

Yiğit in üniversite başlangıcı, belki de Ege'ye taşınmamız. Hayalini kurduğum Londra seyahatleri daha neler neler :)

Önümüzdeki yıllar baya bir çalışmam gerekiyor anlaşılan. Benim hala umudum var  :)

Carrie Bradshaw





Carrie Bradshaw


Benim için artık  2 tür insan var. Carrie Bradshaw'ı tanıyanlar ve tanımayalar. Ya da Sex And The City izleyeneler ya da izlememiş olanlar. Yeni yaşımla birlikte neden daha önce izlemedim dediğim beni hayata bağlayan dizinin 7.sezon 8.bölümünü dün bitirdim ve Carrie ile vedalaştım. Son bölümü açmadan önce çayımı hazırladım. Evet izlemeye hazırım dedikten sonra başladım ve  son bölümü göz yaşlarımla tamamladım.Carrie ile birlikte 4 kadıın tüm duygularını birebir yaşadım. Belki bu yaşımdan önce o duyguları çok anlamayabilirdim. Ama bu kadar duygunun empatinin beni getirdiği nokta kız arkadaşlarıma sıkı sıkı tutunmam gerektiği olduğu...Samantha , Miranda, Charlotte hayatımda izler bırakan kadınlar oldu artık..
Çok sevdiğim arkadaşım diziyi 3 kez izlediğini söylemişti.
30 lardan önce , 30 lu yaşlarda ve 30 yaşlar sonrası...

Bence en anlamlı olanı benim gibi 30 lar sonrasında izlemek ama öncesinde izlemek hayatıma mutlaka birşeyler katacaktı eminim !




Tele-sekreter

Bazı anlar vardır ki hafızanızda anlamsızca kalıcı yer etmiş ve bir an o anıyı hatırlamanızı tetikler. Ben de ellerimi lavaboda yıkarken yıllar öncesine bu anıya gittim

Evimize ilk kez alınan telesekreterli ev telefonu heyecanı canlandı gözümde...Babamın eline aldığı kalem  kağıtla hummalı bir çalışma başlamıştı. Gece boyunca babam &sigarası telesekreterli telefon ve ben... Defalarca silip tekrar yazılan "Evde yokuz" mesajını okuyacak şanslı kişi kimdi bilin bakalım ?Bu kutsal görevi memnuniyetle kabul ettim.

İlk deneme tabiki olmadı. Bir kaç deneme sonunda oldukça silik ses tonumla bir şekilde kabul edilebilir bir telesekreter olabilmiştim...Babamın oldukça içine sinen ama benim pek de beğenmediğim o mesajın sözleri dün gibi aklımda : "Merhaba burası İ... A.. 'un evi. Şuanda evde yokuz.Sizi tekrar aramamızı isterseniz mesaj bırakabilirsiniz"

Neyseki nasıl kaydedildiğini öğrenmiştim . Evde tek kaldığım anı bu telesekreter mesajını güncelleyerek değerlendirmiştim. Son derece öz güvenli elindeki notu okumadan kendince bir mesaj oluşturmuştum.  Pek de güzel olmuştu Ta taa !!  Pek övülmediğim için dayımın çok beğendiği hafızamda yer etmiş. 

İşin komiği telesekreterli telefon diğer odadan cevaplanan çağrıları kayıt ediyordu. Annemin Balkız teyze ile bizi hayretlere düşüren ama şimdi hatırlayamadığım telefon görüşmesini kahkaha ile dinlemiştik.


Beyaz güzel telesekreterli telefon .. Tek parça mısın bilmiyorum ama seni bugün sevgilyle anıyorum.


Poğaça

Dünkü  pilates dersinde  kendi isteğimle talep ettiğim ağır karın çalışmalarını  "ay benim başım dönüyor sanırım" cümleleri ile tamamladım. 

Yağmur , soğuk ...Mor berem, uzun siyah parkam ve kar botlarını sürte sürte eve dönerken Ceviz Ağacı resmen bana göz kırptı. İçeri girdiğimde cennete düştüğümü hissedip poğaça simit profiterol alıp çıktım. Yolda yağmur yağarken yalpalayan vücudumla ağır ağır adımlarken açtım poşeti...Ah mis gibi kaşarlı poğaçanın birini kibar kibar yemeye başladım.Aman Allah ım nasıl bir keyif nasıl bir tat...

Sonra kesmedi...yiğit in okulunun önünden eve yaklaşırken ikinci poğaçayı da açtım. Onu da parça parça mideye indirdim. Eve geldim. Canım mis gibi çay çekti. Çayı demledim. Sonra poşeti tekra açtım ve simitsiz çay neye yarar diyerek simiti de yedim.

Pilates ve karın çalışması bende böyle sonuçlandı...Derse o kadar aç gitmemeliydim.

Günler günleri haftalar haftaları...

 Günler günleri, haftalar haftaları kovalıyor.84 doğumluların aydınlandığı yıl bu yıl. O hep uzakta sanılan, bir gün göreceğiz denen 40 yaş geldi çattı. Evliliğimizin 13. yıl dönümü,  oğlumun 11.yaşını kutladığımız bu sene ben 40 yaşımı kutluyorum.Erken kutlama yani, daha Mayıs'a var.

Evden çalışmaya devam.

Yiğit ara tatilde. Pazartesi okula başlıyor. Bu tatili çok güzel geçti. Hem kayak yapmayı öğrendi ve çok sevdi, hem de 3 kuzeni ile bolca vakit geçirdi.

Kar kış kıyamete doydum ama yine de tekrar kayak yapmayı istiyorum.Kars Sarıkamış bana bu aralar  çok uzak.Tatil için yazı beklemekten yoruldum.Hele bu sene Ağustos ta tatil yapacağımız için daha da uzak geliyor. Mayıs'ta Kıbrıs,  Temmuz da  bir 4 günlük Yunan Adası planım var ama henüz hangi ada o bile belli değil. Hayal ederken neden tasarruf yapayım ki ?

Pilatese devam. Haftada 2 gün tutturmaya çalışıyorum bakalım. 2022 Mayıs'ta ani bir doğum günü hediyesi vermiştim kendime.2024 mayıs ta 2 yıl olacak ve vücudumdaki değişim ile birlikte bende yarattığı ruhsal etki inanılmaz. İlk başladığım bir kaç ayda sözüm ona arkadaşlarım " nasıl ?  bir faydasını görüyor musun bari ? " cümleleri fiyatı ne kadar ? , ben de yazılacağım 'a döndü :) Doğru yoldasın Esra devammmmmm

Geçtiğimiz günlerde "Seda Yüz" ün stand up şovuna gidip deli gibi güldüm. Biletlerini hediye ettiğim 3 arkadaşım da beğendi neyseki.

Güzel gidiyor yani özetle...Tek içimi acıtan Yiğit'in evden uzaklaşmama isteiği ile Düzceye gidemiyor oluşumuz..Annem ve babamı özlüyorum. Onlara bu durumu anlatamadığımı hissediyorum.

Geçen yaz boynuma yaptırdığım 5 nokta estetiği denilen barkod görünümünü yok eden müdahele dışında bir şey yaptırmadım yüzüme henüz. Geliyor gelmekte olan ama bakalım daha ne kadar idare edecek yüz temizleme + serum + krem rütelleri..

Ayşe yi özlüyorum. Herşeyden konuşabilmeyi , saçmalamayı özlüyorum.. Londra dan gelecek bir kaç aya.ama yetmiyor.İnsan sık görüşmeden de birini özler mi ? Ayşe ile taşınmamız seninle tanışmamızın başlangıcı ile aynı. Bu bloga onunla tanıştığım sene başlamıştım. Saçmalamak bir insana bu kadar mı yakışır ? Ona çok yakışıyor. Bir yazayım napıyor

Hadi ben kaçtım




Kartepe

 

Kartepe
Aylar önce kararlaştırdığımız ve uygun fiyata satın aldığımız Kartepe Greenpark oteldeki 3 günlük tatilimiz bugün bitti.

12 yıl sonra tekrar kayak dersi almamdaki tek motivasyon oğlum Yiğit'in kayak aşkıydı.Yiğit dersi aldıktan sonra hemen kendi kaymaya başlayınca anne ve babası olarak biz de dersleri alıp peşine düştük.Yiğit kendi telesiyeje binip, kendi  kaydı biz de ona yetişmeye çalışırken hem ne kadar yorulduğumuzu hem de uzun zaman sonra kayak yapmaya karar vermenin heyecanını yaşadık.

Şansımıza gittiğimiz günün gecesi kar yağdığı için pistler açılmış. Uludağ da yılın bu zamanında kar yok ve kayak yapılamıyor. Bizim tamamen şansımıza denk geldi :) Başlangıç pistinden 20 den fazla kez kaymışızdır. Geyik alanına çıkmaya henüz cesaret edemedik ama ben tek başına telesiyejle tura çıktım. 15 dk gidiş- 15 dk dönüş  fotoğrafta gördüğünüz manzarayı izleyerek keyif yaptım. Tabi o sırada Yiğit babasıyla kayıyordu :)

Döndüğümde bitmiş bir baba ile birlikte hadi biraz dinlenelim sucuk ekmek derken nöbet i devraldım ve ben de kayak takımlarını tekrar giyip kaydım.

İlk 2 gün tipi , fırtına,sis eşliğinde kaydık.3.gün ise güneşle. Bizden sonra karın eriyor olmasına üzüldük.

Bir kez daha gider miyiz acaba bu sene ?

Seni seviyorum Yiğit'im tatlı oğluşum ! Bunu da başardın. Azmin beni çok mutlu ediyor :)


Babam Filmi Üzerine

Gece çalışmasında testlerin başlamasını beklerken gelen düşünceler.. Bir pazar sabahı 05:00

Televizyonlarda  neden iyiliği,  yardımlaşmayı körükleyen yapımlar yerine insanların nefret dolduğu, insan ilişkileri ya da  yemekler üzerinden birbiri ile atışan insanların gösterisine maruz bırakıldığını anlamaya çalışıyorum. Gündüz kuşağında  güzel bir davranışa imrenmek yerine başkası yerine utanmak anları ne kadar fazla....Ne zaman başladı yozlaşma ? Kırılma anı ne zamandı ?  Çocukluğumuz televizyonun bir nevi eğitim aracı olduğu döneme denk geldi. Bu yüzden mi şaşırıyorum bu duruma ? Susam Sokağı, Adam Olacak Çocuk...Ne güzel şeylere maruz kalmışız. Şimdi tüm çocukların açık tv lerden birbirine bağıran, nefret tohumları eken insanlara maruz kaldığını düşünmek içler acısı..Sosyal medya hepimizin hayatının tam ortasında ama Televizyonlar hala salonların ana odak noktası olarak yaşamaya devam ediyor bir çok evde...

Az önce, Babam isimli filmi göz yaşları içerisinde izledim. Eğitim almış bir insanın küçük bir kasabada  çevresini nasıl değiştirdiğini nasıl güzelleştirdiğini gördüm...İyilik ne zaman bu kadar uzağımızda kaldı...Biz ne zaman değiştik bu kadar ?  Bu film, benim bu kadar içime işlediyse tüm gün verilebilecek bu tür yayınların toplumu nasıl güzelleştirebileceğini hayal ettim.

Bilinçli bir yozlaştırma politikası döneminde miyiz ?

Çetin Tekindor gibi bir ustayı izlemek ve içimde oluşan kendini tamamlama isteği ile açtım bu sayfayı...

Günlük hayatımıza dalıp giderken, belki de çevremizde yapabileceğimiz ufacık değişikliklerin nasıl güzellikler yaratabileceğini hayal ettim..


 

Minik gece kuşu

Ne zamandır aklımda yazacağım bu anımı ancak uygun ruh haline bugün kavuştum. Yeni yıla girmeden gittiğimiz Düzce ziyaretinde köyde kalacağı...